ESC ile ekranı kapatabilirsiniz.

KöktürkçeKöktürkçe Türkçe'nin Özü

Dede Korkut Destanında Kadına Bakış Açısı

2.2. Dede Korkut Destanında Kadına Bakış Açısı

Türk kültüründe bir konu hakkında fikir sahibi olabilmek için başvurmamız gereken öncül ve güzîde kaynaklardan biri Dede Korkut destanlarıdır. Prof. Dr. Mehmet Fuat Köprülü’nün ‘’ Bütün Türk edebiyatını terazinin bir gözüne Dede Korkut Hikayeleri ‘ni de bir gözüne koysanız Dede Korkut ağır basar.’’ sözünden yola çıkarak her konuda olduğu gibi Türk kültüründe kadının yeri konusunda da çıkarım yapma şansı yakalamak mümkündür. Dede Korkut Hikâyeleri Türk kültürüne ayna tutar niteliktedir. Her konuda başvurduğumuz ve başvuracağımız bu şaheser en büyük zenginliklerimizden biridir. Bu eser aracılığıyla o dönemlerde kadına karşı olan tutum en yalın hâliyle karşımıza çıkacağı herkesçe kabul edilen bir yargıdır.

Hikâyelerde geçen kadının kendinden emin, güçlü ve otoriter bir yapıda olması ilk dikkat çekeceğimiz konudur. Kadın yiğitliği kadar sadâkati ile de övgüye layık görülür.

Dede Korkut destanlarından Uşun Koca Oğlu Segrek’de kadının sadakati dikkat çekici bir şekilde vurgulanmıştır;

‘’Yiğidim, ben seni bir yıl bekleyeyim, bir yılda gelmezsen iki yıl bekleyeyim. İki yılda gelmezsen üç dört yıl bekleyeyim. Dört yıl gelmezsen beş yıl altı yıl bekleyeyim. Altı yol ayrımına çadır dikeyim, gelenden gidenden haber sorayım. Hayır haber getirene at, elbise vereyim, kaftanlar giydireyim. Şer haber getirenin başını keseyim. Erkek sineği üzerime kondurmayayım…’’ (Ergin, 2017: s. 204).

Yukarıda verilen bu örnek kadının sadâkatinin en açık göstergelerinden biridir. Eşleri savaşa gittiği zamanlarda kadınlar, gelmeyecek olduklarını bildikleri hâlde beklemeye devam ederler. Beyinin varsa geride bıraktığı evlatlarına kendilerini adayıp, onun mirasına sahip çıkarlar. Kız çocuğunu yiğit bir bey kızı, erkek çocuğunu ise cengâver bir bey evladı olarak yetiştirmek için ömrünün sonuna kadar emek sarf ederler. Beylerine karşı bunu vefâ borcu olarak görür, ona layık bir yaşam sürdürürler. En az güzelliği kadar değerli olan bu davranış şekli, Türk kadınına verilen değerin boşa olmadığınız en açık göstergesidir.

Dede Korkut destanlarında geçen kadın tipini yalnızca naif bir bakış açısı olarak ele alınmamıştır çünkü kadın tarihte yeri geldiği zaman kendi ayaklarının üzerinde durabildiğini ispat etmiştir. Kadının gücünü zayıf görmek ve kadına korunmaya muhtaç bir varlık algısı yaratmak doğru değildir. Kadına zayıflık izlenimi yaratan bu bakış açısının zemini üzerinde yorum yapmak, Türk kültüründe kadının değerini aktarmak açısından uygun değildir. Bunun en büyük göstergesi Dede Korkut Hikâyeleri içerisinde geçen olaylardaki kadının gücünün sürekli vurgulanması ve kimi durumlarda erkeklerden üstün olarak yansıtılması söz konusudur. Bu da doğrudan Türk kültüründe kadına olan bakış açısıyla ilişkilendirebilir. Belirttiğimiz gibi kadın yiğitliği ile de nâm salmıştır. Kadının gücü en az erkek ile kıyaslanacak kadar fazladır. Hatta yeri geldiği zaman erkeklerden bile güçlü yönleri erkeğe kıyasla daha baskın hale gelebilir. Erkeğin zayıf ve çaresiz kaldığı durumlarda kadın kurtarıcı melek sıfatıyla yardımına yetişir.

Kanglı Koca oğlu Kan Turalı destanında; evlenmek istenilen kadından beklenen özellikler kadının yiğitliğini ve savaşçı ruhunu yansıtır. Destanda evlenilmek istenilen kadın; ‘’Baba ben yerimden kalkmadan o kalkmış olmalı, ben kara koç atıma binmeden o binmiş olmalı, ben kanlı kafir eline varmadan o varmış bana baş getirmiş olmalı.’’ (Ergin, 2017: s. 139) şeklinde tarif edilir. Kan Turalı’nın tarifine uyan bey kızı Selcan Hatun’dur. Kan Turalı’nın Selcan Hatun ile evlenmek için üç tane canavarı öldürmesi gerektir. Sözü edilen üç canavar; kükremiş aslan, kara boğa, kara erkek deve idi. Selcan Hatun ile evlenmeyi kafasına koyan Kan Turalı yola çıkar. Karşısına çıkan zorluklara rağmen üç canavarı yener. Selcan Hatun ile dönüş yolunda dinlenmek için dururlar. Kan Turalı uyur. Selcan Hatun’un âşığı çoktur, Kan Turalı’ya bir zarar gelmesinden korkar ve tedbir almak ister. ‘’Kan Turalı’nın atının giyimini sessizce tuttu giydirdi. Kendisi de giyimini sessizce tuttu giydi. Mızrağını eline aldı, bir yüksek yere çıkıp bekledi.’’ (Ergin, 2017: s. 151) Düşündüğü gibi korktuğu başına geldi ve olanlar oldu. Düşman geliyordu. Hemen koşup Kan Turalı’yı uyandırmak istedi:

‘’Gafil olma kara başını kaldır yiğit. Ela süzme gözünü aç yiğit. Pazularından ak ellerin bağlanmadan, ak alnın yere tepilmeden, birdenbire güzel başın kesilmeden, alca kanın yeryüzüne dökülmeden, hasım yetişti düşman erişti. Ne yatıyorsun kalk yiğit.’’ (Ergin, 2017: s. 152). Selcan Hatun’un uyarısıyla uyanan Kan Turalı’nın hayatı kurtulur. Düşmanı sırt sırta vererek alt ederler. (Ergin, 2017: s.137-157).

Bu örnekten hareketle kadını yeri geldiğinde erkeğin kurtarıcısı olarak görmek mümkündür. Kadın erkeğin âciz olduğu durumlarda ona hızır gibi yetişir.

Dede Korkut destanlarından Kam Püre’nin Oğlu Bamsı Beyrek Destanı’nda geçen olay ile kadının ne kadar güçlü olduğunu vurgulamak açısından isabetli olacaktır. Bamsı Beyrek evlilik yaşına geldiğinde evlenmek ister. Babası onu bey kızı olan Banu Çiçek ile bebeklikten beşik kertmesi yapmıştır. Banu Çiçek ile evlenmek isteyen Bamsı, onu görmeye gider. Yalnız Banu Çiçek, bey kızı olduğu için yiğit bir bey ister. Bamsı Beyrek ile karşılaştığında kendisini dadı olarak tanıtır. Bamsı Beyrek karşısında kendisini dadı olarak tanıtan Banu Çiçek: (Ergin, 2017: s.61-98).

‘’O öyle insan değildir ki sana görünsün. Amma ben Banu Çiçeğin dadısıyım, gel şimdi seninle ava çıkalım, eğer senin atın benim atımı geçerse onun atını da geçersin, hem seninle ok atalım, beni geçersen onu da geçersin, hem seninle güreşelim, beni yenersen onu da yenersin.’’ (Ergin, 2017: s. 69)

Bamsı Beyrek at ve ok atma yarışını kazandı. Bunun üzerine dadı yani Banu Çiçek:

‘’Bre yiğit, benim atımı kimsenin geçtiği yok, okumu kimsenin geride bıraktığı yok, şimdi gel seninle güreş tutalım. Hemen Beyrek attan indi. Kavuştular. İki pehlivan olup birbirlerine sarmaştılar. Beyrek kaldırır, kızı yere vurmak ister, kız kaldırır, Beyreği yere vurmak ister. Beyrek bunaldı der: Bu kıza yenilecek olursam, kudretli Oğuz içinde başıma kakınç, yüzüme dokunç ederler.’’ (Ergin, 2017: s. 69)

 Yukarıda verilen örnekten hareketle kadın ile erkek arasında herhangi bir güç farkı hissettirilmemiştir. Kadın karşısındaki erkeği yenebilecek güçte olduğu vurgulanmıştır. Dede Korkut destanlarında geçen bütün kadın tipleri kültürümüzdeki kadın bakış açısını tam olarak özetler niteliktedir. Banu Çiçek, Selcan Hatun, Burla Hatun gibi karakterler üzerinden kadına bakış açısı şekil almıştır. Bu hikâyelerde geçen her kadın karakter kendi ayaklarının üzerinde durabilen, yiğit, savaşçı ve erkeklerden geri kalmayacak özelliklere sahip olan kişilerdir. Türk kültüründe kadına bakış açısını bu karakterler üzerinden yorumlamak ve genelleme yapmak doğru sonuca ulaşma açısından yeterli olacaktır. Türk kültürünün en saf hâli olan bu hikâyelerde geçen olaylar ve buna bağlı olarak sunulan kadın özellikleri Türk benliğine kalıcı bir iz olarak yerleşmiştir. Türk kültür mirasının en sağlam eserlerinden biri olan Dede Korkut destanları ile Türk kadınını yorumlayabilmek doğru bir seçim olarak düşünülmektedir. Türk milletinin kafasında kurduğu ve hayata yansıttı kadın tipi tam olarak söz konusu destanlarda geçen kadın tipleridir. Hiç kimseye muhtaç olmadan kendi ayaklarının üzerinde durma erdemliği geçmiş dönemlerde olduğu gibi günümüzde de birçok örneği ile karşılaşmak mümkündür.